deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu acotr.org https://playdotjs.com/ deneme bonusu deneme bonusu veren siteler youtube mp3 deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler

Antik Çağda Cinsellik Anlayışı...

Karyalı Alabandos, bu haftaki yazısında Antik Çağda Cinsellik Anlayışı ile ilgili yazdı...

Kültür Yayın: 16 Mart 2023 - Perşembe - Güncelleme: 16.03.2023 12:58:00
Editör - Kent Sokakları
Okuma Süresi: 14 dk.
1330 okunma
Google News

Şu anda mevcut büyük dinlerde ve toplumlarda nasıl "tabu" olarak görülüyorsa Antik Çağlardaki dinlerde ve toplumlarda da o kadar kutsallaştırılan ve hatta zaman zaman insanı Tanrıya yaklaştıran bir ibadet olarak görülen aktiviteydi seks.

Konuyu daha iyi anlayabilmek için Antik çağlara bir yolculuk yapıp, seks kavramının günümüze kadar nasıl şekillenip tabu halini aldığını, tarihsel ve tarafsız bir gözle incelemelisiniz...

Antik dönemde insan gücüne her anlamda duyulan ihtiyaç, üremenin gerekliliğini kutsal bir aktiviteye çevirmişti...

Bir millet ne kadar hızlı ürerse o kadar hızlı güçlenebilirdi. Üremenin yolu da seksi kutsallaştırmaktan geçiyordu. O dönemlerde henüz tek Tanrılı organize ve kuralcı dinler ortaya çıkmadığı için bu konuda ortada bir tabu da yoktu. Yani bugün kulağa neredeyse korkutucu gelen "Tanrıyla yakınlaşmak için sevişme" fikri o dönemde toplumlara gayet normal geliyordu ve bu görüş günlük hayatın bir parçası halinde yaşanıyordu...

Cinsellik sadece haz veren bir şey değil aynı zamanda insanın doğayla bütünleşmesi ve bir olması anlamına geliyordu. Eski inanışlara göre "cinsel arzu" dünyanın yaratılışında kullanılan enerjilerden biriydi ve çoğu zaman Tanrılar bile bu arzudan muaf değildi...

Milattan önce yaşayan antik insanlar hem ahiret inancına sahip olmadığı (ahiret inancı Hristiyanlıkla beraber yaygınlaştı) hem de kısa ömre sahip olduğu için (ortalama insan ömrü 30-35 sene) bu kısa ömürlerinde tadabildikleri kadar zevk tatmaya önem veriyorlardı ve hayatta tattıkları zevkleri Tanrıların bir hediyesi olarak görmekteydiler...

Bu dönemde "günah" gibi bir kavram olmadığı gibi cinselliğin günah kabul edilebilmesi için herhangi bir toplumsal konsept de oluşmuş değildi, hatta Tapınaklar ve rahibeler bu gün bizim yüklediğimiz anlamın çok dışında bir statüye sahiptiler...

Kendilerini Tanrı yoluna adamış insanlar, çalışıp kazandıkları parayı harcamak için yaşadıkları şehrin en büyük ve görkemli Tapınağına gider, tapınakta görevli her biri azize seviyesindeki fahişeler de gelen vatandaşlara para karşılığı çeşitli cinsel hazlar tattırarak ibadetlerini yerine getirmelerini sağlarlardı ve Tanrı ile kul arasında bir nevi köprü görevi gördüklerine inanırlardı. Evet, yanlış okumadınız, o dönemlerde Tapınaklarda para karşılığı fahişelerle seks yapmak insani Tanrıya yaklaştıran bir aktivite olarak görülüyordu...

Tam da burada dünyanın ilk fahişesi “Şamkat”ı okumanızı öneririm...

Ayrıca o dönemlerde şimdiki gibi homoseksüel-heteroseksüel gibi ayrımlar tanımlanmamıştı. Daha doğrusu toplum tarafından bir insanın ya o tarafta ya da bu tarafta olması gerektiği aşılanmamıştı. Böyle bir tanım yapılmadığı için böyle bir konsept de oluşmuş değildi. Yani bir erkek kadınlarla da erkeklerle de cinsel yakınlaşma yaşayabiliyordu. Üstelik de bu kadar kutsal sayılan aktivite, doğal olarak utanılacak bir eylemden ziyade onur duyulacak bir davranış olarak görülüyordu...

Bu arada “Zeofili” de cinsel yaşamın çeşitliliği içinde yer bulmaktaydı, üzerine çokça metin olmamasına karşın, Mitolojik hikâyelerde hayvanlarla birlikte olan Tanrı ya da Tanrıçaların yarı insan yarı hayvan çocukları olan “Centaur” ve “Satyrler”den sıkça söz edilir...

Roma sanatı bugün pornografik olarak kabul edilecek görüntülerle doludur. Roma’nın günah şehri olan Pompeii’de genelevlerde, hamamlarda ve hatta özel konutlarda dahi erotik mozaikler, heykeller ve freskler bulunur. Şehirde neredeyse her noktada cinsel anlam içeren bir objeye rastlamak mümkündür...

Bu durumda o dönemlerde Roma'dan Hindistan'a, Yunanistan'dan Mısır'a kadar geniş bir yelpazede halkın evinde bulundurduğu tabak, bardak, çömlek, çanak, vazo gibi eşyalarda dönemin cinsel hayatını gösteren minyatür, resim ve figürler görmek gayet mümkün ve doğaldı. Bugün müzelerde sergilenen bu vazolarda cinsel ilişkiler…

Antik Roma'da bolca genelev vardı, ancak burada standart Roma parası olan Serterz ve Denar geçmezdi, kullanılmazdı, daha doğrusu o paraları orada göstermek dahi yasaktı. Genelevde bu bilindik Denar ve Serters'ler ile dışarıda bir nevi kambiyo dükkânından para karşılığında aldığınız Jetonlar geçerliydi, genelde de bunların üstlerindeki resimler cinsellik içerikli olurdu. Sebebi gayet anlaşılabilir, çünkü tüm Roma paralarında o dönemin, yani mevcut imparatorun kafa resmi bulunurdu. İmparator'un resmi dahi geneleve girmesi, onu aşağılamak, ona sövmek ile eşdeğerdi. Cezası da elbette ağırdı. Onun için o kafa resimli resmi para ile ne 'müşteri' öder, ne de genelev işletmecisi kabul ederdi.

Kaynak: Ersamuk, A. Antik çağda Kadın, 1995. Balsdon, J. P. V. D. Roman Women – Their History and Habits, 1975. Gardner, J.F. Women in Roman Law and Society, 1986.EROTİZM NEDİR?

Eski Yunan Ask Tanrısı Eros’un adından türeyen “erotik” kavramı, geniş anlamda, hem iki cinsin birbiriyle olan ilişkisinde, hem de insanlar arası dostluk ifadesinde ortaya çıktığı sekliyle aşkın çeşitli görünümlerini içerir. Ancak bugün dar anlamda “erotik” dendiğinde akla gelen, bir yandan cinselliğin zihinsel ve ruhsal gelişimi, bir yandan da cinsellik coşkusuyla yapılan oyunlar ve bunun sosyalleşme, moda, sanat ve reklamcılık gibi alanlara yaptığı etkilerdir. Bu bağlamda toplumun veya kişinin pratikleşmesinden veya erotizminden söz edilebilir. Bu şekilde kullanıldığında erotizm, cinsellik kavramının sınırlarını aşmaktadır.

 

Erotizmin temelinde bir sevgi ve ask tutkusu yatar. Dolayısıyla çeşitli resim, heykel, edebiyat, tiyatro, dans, film ve müzik yapıtlarında bu tutkunun izlerini bulmak şaşırtıcı olmamalıdır. İnsanine ruhsal ve bedensel varlığının ayrılmaz bir boyutu olan bu duygunun, çağlar boyunca çeşitli sanat ürünlerine ilham vermiş olması doğaldır. Tüm insan yaşamının kökeninde bulunan erotizmin, değişik sanat dallarınca islenmesi elbette kaçınılmazdır.

 

Esas olarak ask yapmakta ve üremede ifadesini bulan insan cinselliği, daha başka alanlara da uzanır. Tüm eski ve “ilkel” kültürlerde insanlar, duygularını ve eylemlerini, doğayı denetlediklerini düşündükleri doğaüstü güçlere mal ederek, yaşadıkları evreni insanlaştırmaya ve dinselleştirmeye çalışmışlardır. İlkel çağlarda çoğu dinlerin başlıca kaygısı, insan doğurganlığını ve bunların yiyecek ihtiyacını sağlamak ve artırmaktı. Kötü güçlere karsı korunmak için de cinsel büyülere başvurulurdu. Toplumda kabul görmeyen erotik güdüler, cinsel cinlere mal edilip, onlarda canlan dirilirdi. Her kültür su ya da bu şekilde erkek ve kadının cinsel rollerini tanımlamaktadır. Güçlünün zayıfı egemenliği altına alması, birçok kültürün davranış kalıplarındaki cinsel saldırganlığın varlığına da işaret eder. Doğum, cinsel olgunlaşma, evlilik, çocuk büyütme, ölüm ve ölümden sonraki yasam ya da yeniden doğuş edimlerinden oluşan çembere olan inanç ve bununla bağlantılı töreler yine cinsellik aracılığıyla sürdürülür. Avlanma, kafatası avcılığı, ateş yakma, sulama, çömlekçilik, madencilik gibi çok çeşitli kültürel eylemler de genellikle cinsel bir simgesellik içerir. Tüm bunlar dolayısıyla, eski ve “ilkel” kültürlerin mitleri, dinsel törenleri ve sanatları cinsel temalar açısından çok geniş bir çeşitlilik göstermektedir.

Eski Yunan din ve mitolojisinde, hem güçlü bir erotik ilham kaynağı olarak, hem de doğudaki doğurganlığın sembolik bir ifadesi olarak, tanrılara ilişkin ask öyküleri can alıcı bir önem taşır. Cinsellik, din ve büyü iç içe girmiş durumdadır. Lamba ve vazolardan resim ve heykellere kadar çeşitli sanat ürünleri herhangi bir mahcupluk ya da suçluluk izi taşımadan, tamamen açık bir şekilde cinsel eylemleri sergilemektedir. Cinsellikle utanç arasında yapay bağ henüz kurulmamıştır. Tanrıların tanrısı Zeus’un ask serüvenleri birçok vazoyu ve başka eşyaları süslediği gibi Rönesans’tan başlayarak çeşitli çağların sanatçılarına da önemli bir ilham kaynağı ve bizzat konu olmuştur. “Leda ile Kuğu” öyküsü günümüze kadar defalarca resmedilmiştir. Eski Yunan’da din, tüm cinsel aşkı gerekçelenmekte, Dionysos tarikatıyla olan ilişkisinden dolayı, erotik coşkulanmaya kutsal bir nitelik yakıştırmaktadır. Büyü, Dionysos’a tapınmada önemli bir boyut olmuştur; bu özellik en belirgin olarak “fallus” töresinde ortaya çıkar: Fallusa (erkeklik organına) tapma, çok eski zamanlardan beri birçok dinin bir parçası olagelmiştir. Yunanlılar da bunu, büyük olasılıkla Mısır fallus tanrısı Min’den almışlardır. Eski Roma kültürü, Yunan düşünce ve göreneklerinden çokça etkilendiği halde, Yunanlıların sanatta ve yasamda cinselliğe karşı benimsedikleri son derece uygar tutumun benzerini Roma’da bulmak mümkün değildir. Yunanlıların edebiyattaki etkisi daha büyük olmuş, Roma erotik edebiyatı, neşeli ve eğlendirici bir eğilim taşımıştır. Roma sanatındaki erotik anlatım temelinde Eski Yunandakine benzer düzeyde bir felsefe yatmamaktadır. Ama yine de, Romalıların da erotik sanat konusunda kendilerine özgü ürünler verdiği belirtilmelidir.

Hristiyanlığın ilk dönemlerine ve orta çağa özgü sanat ürünlerinde erotizm, seyrek olarak ortaya çıkar. Hristiyan sanatı fiziksel aşkı kınamış, ruhsal yücelmeye ağırlık vermiştir. Bu gelişmede, bizzat Isra’nın değil, havarilerinden St. Paul’un etkisi belirleyici olmuştur. 8. yüzyıla gelindiğinde Hristiyan kilisesi, tüm Ortaçağ’a egemen olan ve uzantıları günümüze kadar gelen kati bir yasa benimseyerek cinsel davranışa ilişkin kuralları tespit etmiştir. Bu yasa, seks konusundaki yoğun endişe duygusundan kaynaklanmaktadır. Adem ile Havva’nın ilk günahından dolayı herkesin günahkâr doğduğu kabul edilmekte ve bu nedenle cinsel eylemlerin hepsi suç kavramı ile bağdaştırılmaktadır. Cinsel birleşmeyle günahın arttığı düşünülür; onun için cinsellik tamamen günah sayılır. Ortaçağ’da erotik görüntüler, temel olarak, zengin tabakalarca sahiplenilebilen değerli nesnelerle sinirli kalemistir: mücevherler, süslemeli mobilyalar ve el yazması kitaplar bunların başında gelir. Antik Çağ’a olan ilgiyi yeniden canlandıran Rönesans Hümanizması, 15. yüzyıl İtalya’sının sanat anlayışında çok büyük değişikliklere yol açtı: çıplaklığa yakıştırılan utanç çağrışımları kaybolmaya başladı ve aydın kafalı laik hamilerin çoğalmasıyla birlikte kilisenin sanat üzerindeki etkisi gevşedi.

Klasik Yunan Kültürü’nün yeniden doğusu, Venüs ya da Afrodit’in de yeniden döğmesiydi. Ask tanrıçalarının çıplak görüntüleri Rönesans sanatının belirgin özelliği oldu. Bu erotizm, çeşitli dinsel kişiliklere de yansıdı. Bazı yorumlara göre, Mikelanj’in ünlü Piieta’lari bile Meryem’i, Hz. İsa’nın annesi değil gelini olarak göstermekteydi. 16. yüzyılla birlikte Havva ve Venüslerde genellikle idealizm yerini, natüralizme bırakmaya başladı. İncil’den ya da mitoloji öykülerinden birinin arkasına saklanmadan, sevdiği kadının erotik bir resmini yapmaya kalkan ressam Rubens’di. 18. yüzyılda özellikle Fransız resminin ahlak dişi ve zevke düşkün bir saray yaşamını dile getirdiği söylenebilir. Zarif bir şıklık ve ince bir şehvet düşkünlüğü her alana hâkimdir. Bu gelişmeyle tutarlı olarak, Venüs ve Diana o zamana kadar olduklarından çok daha kolay erişilebilir, seks sembolleri haline gelirler. Goya’nın “Çıplak Maya”sı bunun en iyi örneklerinden biridir.

Genellikle, Yunan Mitolojisinde görece önemsiz bir karakter olan Eros, aşk tanrıçası Aphrodite'nin oğludur. Eros da aşkı temsil eder; ama o özellikle "erotik" aşkın, cinsel arzunun kişileşmiş halidir. Sıklıkla ufak tefek bir oğlan çocuğu olarak resmedilen Eros, Apollon'un ona takıldığı zamanlardaki gibi, son derece alıngan ve kırılgan bir tanrıdır. Eros aynı zamanda haylaz, düşüncesiz, kaprisli hatta sapkın bile olabilmektedir; Apollon'dan aldığı intikam, Daphane için sonuçları bakımından son derece acımasızdır. Eros bazen, ayrım yapmadığını göstermek için gözü bağlı olarak resmedilir. Öte yandan şehvet tipik olarak, pek mantık ya da akıl tanımaz.

Eros belki de günümüzde daha çok; Romalıların ona verdiği isimle, Cupido olarak tanınmaktadır. Bu Tanrının tasvirleri, Yunan geleneğindeki ufak tefek, genç çocuktan, Klasik Batı sanatından ya da modern Sevgililer Günü kartlarından aşina olduğumuz tombul, nur topu gibi oğlan çocuğuna verilmiştir.

Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.